Hepimizin yeni yılı kutlu olsun!

2010'un son yazısı tabi ki yeni yıl kutlaması olmalı dedim ve kutluyorum,

HEPİMİZİN YENİ YILI KUTLU OLSUN!

Bu sene yılbaşı hazırlıkları bizim eve de uğradı. Günün mönüsü, oyunları, hediye çekilişleri, ortak hayalleri gerçekleştirmek için alınan milli piyango biletleri, ev süslemeleri ve daha bir çok şey önceden planlandı.

Artık hazırız...

Heyecanla 2011'i bekliyoruz. Bakalım 2011 bize neler getirecek?

Bence hepimize MUTLULUK getirsin.

Sadece mutluluk istiyorsam aldığım onca milli piyango bileti ne olacak diye düşünmeden edemedim, galiba insan umutsuz da yaşayamıyor :)

Umutlarımızı hiç kaybetmediğimiz ve hep mutlu olduğumuz bir yıl olması dileğiyle.

Meraklısı İçin Öyle Bir Hikaye

Geçtiğimiz hafta tiyatro dolu bir hafta oldu bizim için. Haftada iki oyun. Önce Meraklısı İçin Öyle Bir Hikaye ve ardından Merhaba Hoşçakal.

Aile dostlarımız :) Seda ve Tolga ile birlikte Üsküdar Kerem Yılmazer Sahnesi'nde Naşit Özcan'ın tek kişilik oyunu Meraklısı İçin Öyle Bir Hikaye'yi izledik.


"Savaş Dinçel, Türk edebiyatının en önemli kalemlerinden Sait Faik'in öykülerinden, anılarından, yazılarından yola çıkarak onun şahitliğinde dolu dolu bir İstanbul turu yaptırıyor izleyenlere. "Meraklısı İçin Öyle Bir Hikâye" izleyenleri, önce Burgazada, ardından Karaköy, Tünel, Beyoğlu, Hristaki Pasajı ve Taksim Parkı'na götürüyor."

İtiraf etmeliyim ki sadece bu açıklamaları okuyarak ve bilet alırken sürekli dolu olduğunu gördüğüm bir oyun olduğu için bu oyunu seçmiştik aslında. Oyunu izlediğimizde açıklamaların çok daha ötesinde ve güzel bir seçim yaptığımızı anladım.



Tek kişilik bir oyundu ama efektleriyle ve klarnetiyle oyunu canlı kılan Ömer Göktay'ı da unutmamak gerekiyor. Oyun esnasında fondan gelen hiç bir efekt yoktu, martı sesleri ve hatta dalga sesleri bile bir o kadar gerçek şekilde yapılmıştı. Bu sesleri çıkarmak için kullanlan elek, içi ıvır zıvır eşyalarla dolu olan kutuyu görünce "ne güzel" demeden edemedim.

Aslında ben bu oyunu bir çok yönden beğendim. Bir anda ışıkların kapanıp oyuncunun sahneden gittiği bir ilk perde kapanışı olmadı. Keyifle izlemeye devam ederken oyuncunun çay molası verelim demesiyle oyuna ara verdik. Sadece izleyici olmaktan öte bir oyundu bu; beklenmedik zamanlarda ses ve alkışlar ile oyuna dahil ediliyorduk. Sait Faik'in sahnede duran büstünün oyun sonundaki çekilişle bir izleyiciye hediye edilmesi de oyunun biterken bile farklı olmasını sağlıyordu.

Burgazadadan Çiçek Pasajı'na bir çok yeri gezmiş ve oradaki anıları görmüştük oyunda. Hepsi şiir tadındaydı.

Bir kez daha izlemekten keyif alırım diyebileceğim oyunlardan bir tanesi.

Merhaba Hoşçakal

Yazmayalı bir ayı geçmiş bile. Çok belirgin bir nedenim yoktu aslında ama elim varmadı nedense. Her neyse yeniden geldim işte :)

16 Aralık akşamı, yurttaki çılgın oda arkadaşım Pınar ve eşi Murat ile birlikte Üsküdar Kerem Yılmazer Sahnesi'nde Athol Fugard'ın yazdığı Taner Barlas'ın yönettiği Merhaba Hoşçakal adlı oyuna gittik.



Merhaba Hoşçakal, yıllar sonra eve dönen Hester’in, erkek kardeşi Johnnie’yle yaşadığı birkaç saat süren aile içi hesaplaşmasını anlatıyor. Yıllarca köle gibi çalıştırıldıktan sonra bir iş kazasında bacağı kopan babaları, hurdaya çıkarılmış bir makine gibi, kenara atılmıştır. Terkettiği eve on beş yıl sonra yalnızca bir “merhaba” ve “hoşçakal” demek için uğradığını söyleyen Hester’in asıl niyeti, babasının tazminat parasından payını almaktır. Yaşamın savurup attığı bu iki kardeş bir gece boyunca yitirdikleri her şeyi; aile, çocukluk, sevinç, umut, aşk… ne varsa sorguluyor.




Hester rolündeki Ayşen Çetiner anılarından kaçmış olan ablayı; Tolga Yeter ise herkesin bir kenara attığı babası için kendi hayatını feda etmiş erkek kardeşi canlandırıyordu.

Hester ne kadar anılarından kaçmış olsa da sadece bir merhaba/hoşçakal demek ve tazminat parasını almak için eve geldiğinde bile, aslında anılarından kaçamadığını ama yine de para uğruna geldiği duygusunu ön plana çıkardığını çok güzel sergiledi bence.


Oyunda en çok beğendiğim şey dekordu. Yılların izlerini taşıyan eşyalarla donatılmış bir ev vardı karşımızda. Evin diğer odalarına açılan bir salonda geçiyordu oyun ama gerçek bir ev hissi uyandırmada başarılıydı bence.

Oyunda öğrendiğim bir şeyi de söylemeden edemeyeceğim :) Oyunun yönetmeni ve Kavak Yelleri dizisinde izlediğim Taner Barlas'ın Burdur doğumlu olduğunu öğrenmek şaşırtıcı ama gurur vericiydi.

Oyun ne kısa ne uzun tam kıvamında ve izlemesi keyifliydi.