Iyi ki doğmuşum...

Bu gün benim doğum günüm. Doğduğum yerlerden çooook uzakta ve belki de bir daha hiç görmeyeceğim bir yerde Norveç'teyim.

Mutluluk, umut, kahkaha, üzüntü, hayal kırıklığı ve göz yaşlarının yerli yerinde olduğu, güzel zamanlarla dolu 30 yıl geçti. 30 yaş genelde bir dönüm noktası diye adlandırıyor, neden olduğunu henüz anlayamadım ama yeni yaşımın yeni güzellikler getirdiği ve ailemle, dostlarımla birlikte geçirebileceğim sağlıklı, mutlu bir yıl olmasını diliyorum.


















Trilye: Hasan Abi'nin ufacık tefecik tarih dolu zeytin kokulu sahil kasabası

Mudanya'nın azıcık ilerisinde zeytin ağaçlarıyla kaplı ufak bir sahil kasabası gibi görünen Trilye aslında tarihi eskilere dayanan ve vakti zamanında Rumların yaşamış olduğu bir yer. Trilye adının nerden geldiğine dair çeşitli rivayetler var: ilkine göre Hristiyan din adamları İznik'te toplanmışlar, üç rahip başpsikopasa ter düşüp afaroz edilmiş ve bu bölgeye gelmişler. Bundan sonra bölgeye afaroz edilen üç papazı simgeleyen (tri:üç + ilya:papaz) Trilya denilmiş. Diğer bir rivayete göre ise bu bölgede Barbun balığı çok çıkıyormuş ve Trilye Barbun balığı demekmiş. 1963 yılında ise bölgenin adı Zeytinbağı olarak değiştirilmiş.


Trilye yolculuğumuz sabahın erken saatlerinde başladı. 2 saatlik feribot yolculuğunun ardından Güzelyalı'ya vardık. Güzelyalı'dan Mudanya, Mudanya'da kısa bir gezintinin ardından, karnımız iyice acıkmışken Trilye'ye ulaştık. Sahilde balıkçılar var, tercihimizi yat limanı sonundaki Taşmahal'den yana kullandık. Susamlı levrek simidi ve deniz mahsullü pazı sarma gibi yeni lezzetler denedik. Keyifli bir yemekten sonra başlasın Trilye turu...

Trilyeye gitmeden önce internetten bakıp görelim dediğimiz bir kaç yeri ararken Trilyeli Hasan Abi'nin turunda bulduk kendimizi. Hasan Abi Trilyeli bir zeytinci ve gelenlere Trilye'nin tarihini 90 yaşında vefat eden babaannesinin yaşanmışlıklarıyla birlikte anlatıyor. En başta birbirimize bakıp ne yapıyoruz bu kafilenin içinde diye düşündük ama keyifli oldu. 

Hasan Abi ile ilk durağımız kiliseden bozma cami. Trilyede uzun yıllar Rumlar yaşamış. Aya Todori kilisesi Türklerin fethinin ardından Fatih Cami olmuş.

Trilyenin en dikkat çekici bir o kadar da üzücü yapılarından biri olan Taş Mektep nihayet karşımızda. Trilye'nin okulu, yetimhanesi kaderine terk edilmiş yıkılmayı bekliyor ne yazık ki. Hasan Abi Taş Mektep önünde hafif sitemle devletin yardımda bulunmadığını söylerken bizde de suç var bakmadık diyor. Devlet buranın tadilatını belediyeye vermiş çünkü Hasan Abi'ye göre halkın okuyup bilinçlenmesini istemiyorlar. Hasan Abi kafilenin alkışını aldıktan sonra yola devam ediyoruz.


Daracık sokakları, Rumlardan kalma eski evlere bakarak bir bir gezdik. Hasan Abi zamanında Rumlarla mutlu mesut yaşadıklarını anlatıp bizi o zamanlara götürdü.


Trilye'den ayrılmadan önce bir de tepeden bakalım dedik ve Çamlı Kahve'ye çıktık. Manzaraya karşı soğuk bir gazoz içerek yorgunluğumuzu attık gitti.


Trilye'de gün sona eriyor. Trilye çarşısına uğrayıp hediyeliklere bakıyoruz ve Trilye'nin lezzetlerini yanımızda götürmek için köylü pazarına uğrayıp yöreye özgü kırma zeytin ve zeytinyağımızı alıyoruz.


Güzel bir pazar günü daha geride kaldı, iş başı yapmak için İstanbul'a dönüş vakti geldi.

Knidos: Bir yanımda Ege, bir yanımda Akdeniz...

Meşhur Knidos, Datça'ya gelmişken merak edilen yerler arasında. Çok özel bir konumu var, Datça yarımadasının en ucunda bir tarafında Ege Denizi diğer tarafında Akdeniz.Yok böyle bir yer...

Tarihi kalıntılara bakarak geçiyoruz. Kavurucu güneş altında kazı yapan üniversiteli gençler kazı alanına yaklaşmamıza pek izin vermiyorlar.
Kazı haricinde de başka kimseler yok zaten burada. Genelde insanlar teknelerini mis gibi suya demirlemeyi tercih etmişler.

Biz toplu taşıma sakini olarak, buraya kadar geldik denize girip serinleyelim deyip Knidos sularında biraz yüzdükten sonra Knidos'a hoşçakal diyoruz ve Datça'ya geri dönüyoruz.

Datça:Badem ağaçlarıyla bezenmiş bükler diyarı

Yaz geliyor ve bu yaz nereye gitsek düşüncesi sarmıştı yine. Rotamız Datça. Yolu biraz uzun ve zahmetli olsa da bolca dinlenmeye gidiyoruz, tüm yorgunluğumuzu atmaya değer dedik, iyi ki de demişiz. Geçen yaz Kaş'ı çok beğendikten sonra ister istemez Kaş ile kıyaslıyordum. Turkuaz denizi, tertemiz havası ve bolca huzuruyla gönlümüzü fetheden yerler arasına girmeyi başardı.
Gitmeden önce kalacağımız yeri ayarladık. Benim butik otel takıntımdan dolayı Alman bir bayanın işlettiği Villa Tokur otele rezervasyonumuzu yaptırdık. İyi güzel aynı fotoğraflardaki gibi de gittiğimizde gördük ki Datça'da şehir merkezinde denize giriliyor ve bizim kaldığımız otel 15dk yürüme mesafesinde. Kısa bir süre olsa bile her gün sabah akşam bu yolu yürümek anlamsız. Yürüdüğümüz yoldaki köpekler nedeniyle gece karanlıkta yürüme şansımız da olmuyor, Eray beni mi tutsun köpekleri mi belli değil derken ertesi gün hemen bir Apart Otel'e yerleştik. Aydeniz Apart, temiz bir aile işletmesi, çarşının içinde, denizin dibinde, değmeyin keyfimize :)

Datça'da ne yapılır derseniz, gündüzleri ister her gün bir büke gidip ister merkezde bol bol denize girilir, akşamları çarşıda volta atılır, incik boncukçulara bakılır, sahilde oturup yenilir içilir. Huzurla geçen bir günün ardından, yarın ne yapacağım-nereye koşacağım derdi olmadan derin bir ohhh çekilir.

Datça'ya gitmişken bir akşam mutlaka balık lokantasına gidin. Sahilde ayakların kuma basarak denizin dibinde rakı-balık keyfi hiç bir yerde yok bence. Fevzi'nin Yeri meşhur balıkçılar arasında, hakkını da veriyor. Datça'da en çok sevdiğim şeylerden biri gündüzleri denize girdiğimiz yerde akşama doğru şezlongların hemen toplanması ve yemek masalarının kurulması.


Gündüzleri bunaltmayan havası, akşamları hafif esintisi, havası, suyu ve henüz doğallığını kaybetmemiş olmasıyla Datça gönüllerimizi fethetmeyi başardı.

Datça'ya gelmişken Can Yücel ile özdeşleşmiş olan Eski Datça'ya ve bir yanımda Ege diğer yanımda Akdeniz'i göreceğim Knidos'a gitmemek olmaz tabi.


Bugün benim doğum günüm

Sıcak bir yaz gününde tam da bugün olduğu gibi 19 Haziran Salı günü dünyaya geldim ben. Önceleri annemin ve babamın küçük kızıydım sadece. Bebeklerimle oynarken büyüdüm. Büyüdükçe hayat değişti, ben değiştim. Artık sadece evin küçük kızı değil, kendi evinin de sorumluluğunun sahibi oldum.

Dileğim bana hayat veren annem & babam ve bu hayatı benle paylaşmaya söz veren kocamla birlikte daha mutlu, nice yaşlar geçirmek.

Arkadaşlarım sizleri de unutmadım. Doğum günümü kutlayan tüm arkadaşlarıma da çok teşekkür ederim. Birlikte hayatımızda daha nice anılar yaratıp eskileri yine birlikte hatırlayalım.