Olympos: Gençlik Ateşi

Yaz tatilimizin ikinci durağı antik Likya’nın en önemli liman kentlerinden biri olan Olympos. Likya kalıntıları arasında buz gibi akan sudan yürüyerek denize gitmek ve  ağaç evlerde konaklamanın bir arada bulunduğu yerdi Olympos.

Yaş ortalamasının 20-25 olduğunu ve bizim de 26 yaşında olduğumuzu düşündüğümüzde Olympos’a gitme fırsatını sınırdan yakalamıştık sanırım J
Portakal ağaçları arasında yer alan, aralarda deve kuşunun gezindiği, sabahları horoz sesleriyle uyandığımız gençlik kampını andıran ağaç evlerde kaldık. Deve kuşu yemek saatinde çatıya çıkıyor ve sanki yemek başladı dercesine ötüyordu sürekli. Deve kuşunun uçtuğunu ilk kez gözlerimle görmüştüm J Akşam uçan bu deve kuşu sabahları adeta şov yapıyordu. Rengarenk tüylerini öylesine açıyordu ki hayran kalmamak elde değildi.


Likya kalıntıları arasından geçip buz gibi akan suya ayaklarımızı sokarak denize ulaşıyoruz. Tarihin denize açıldığı kapı benzetmesini yapmak uygun olsa gerek.


Hem sıcak hava hem de sıcaktan bunalınca kendini buzzz gibi akan dereye atabileceğin bir yer burası. Midyeci tüm midyeleri önüne bırakıp gittiğinde kendini midyelerden sorumlu hissetmen de cabası :)

Olympos akşamlarında da gençlik ateşi kaynıyor. Olympos’un meşhur diskosu en çok tercih edilenler arasında ama biz evli bir çift olarak pek kendimize uygun bulmadık J, canlı müzik eşliğinde içkilerimizi yudumlayabileceğimiz ve en önemlisi konuştuklarımızı duyabileceğimiz bir mekanda oturmayı tercih ettik.

Olympos'a kadar gelmişken Yanartaş'a gitmemek olmaz tabi. Yanartaş'ın kendime has özelliği doğal gaz çıkış olması ve bu gazın sürekli yanmasıdır.

Yanartaş'a hava karardığında gidin, gündüz anlamı olmaz önerileri üzerine bir akşam yemek sonrası Yanartaş'a gitmek üzere yola çıktık. Gidene kadar akla karayı seçtik aslında. Yollar tam bir dağ yolu, sürekli viraj ve bir süre sonra yollarda kimsecikler yok. Bizden başka bir araba daha gördük mü Yanartaş'tan dönüyor diye yorumluyoruz :) Yol boyu merakla gittik. Bu kadar yolu çektik göreceğimiz şeye değse diye düşündük. Ve sonunda Yanartaş'a geldik. Arabadan inmekle geldik zannetmiştim ama bir kulvar daha varmış. Tavsiye üzerine aldığımız el fenerimizle başladık dağa çıkmaya. Sağolsun Kültür Bakanlığı iyi kötü de olsa merdivenleri yapmış ama ışıklandırma sıfır (daha sonra sorduğumuzda dokuyu bozmamak için yapılamadığını belirttiler). Görmeyip az daha sağa yürüsem uçurumdan yuvarlanacağım nerdeyse. Yaklaşık 1km tırmandıktan sonra merak iyice arttı. Göreceğimiz her neyse çok güzel olmalıydı; ancak o zaman "değdi" diyebilirdim. Terden suya battık, dizlerimde derman kalmadı. Ve ufukta el fenerinden başka bir ışık daha göründü. Yanar taş karşımızdaydı.


Benim bir adım atacak halim daha kalmamıştı. İlk yanan taşın yanında fotoğrafımızı çekildik ve 5 dk. durup dinlendikten sonra iniş yoluna koyulduk. değdi mi derseniz, bir kere görmek için değer ama ikinciye pek gideceğimi sanmıyorum :)


Gündüzüyle gecesiyle baştan sona enerji dolu 2 gün bizi üniversite yıllarımıza götürmeye yetip arttı. Gençseniz veya genç hissediyorsanız Olympos'u yaşamanızı tavsiye ederim.